İsveç ve Finlandiya Rusya’nın Ukrayna’yı işgalinden sonra tarafsızlık politikalarından vazgeçtiler. Ve NATO’ya girmek istediklerini açıkladılar. NATO da açık kapı politikası gereği bu iki ülkeyi birliğe alacağını açıkladı. Ama hesap etmedikleri bir şey oldu. Türkiye bu ülkelerin NATO üyeliklerine sıcak bakmadığını açıkladı. Ve dünya gündemi bir anda Türkiye’nin açıklaması ile değişti. Bugün (14 May 2022) neler olduğunu konuşalım.
İsveç ve Finlandiya bugüne kadar neden NATO’ya üye değildi?
İsveç ve Finlandiya NATO’ya neden üye olmak istiyorlar?
NATO’nun ve Rusya’nın görüşleri neler?
Ama hepsinden önemlisi Türkiye neden bu iki ülkenin NATO üyeliğine karşı çıkıyor?
Yani soruyu daha doğru sorarsak Türkiye neden bu ülkelerin NATO üyelikleri üzerinden dünya gündemini alt üst etti?
Nato’nun ve Rusya’nın Görüşleri
Nato Ülkeleri
Bugün cevabını arayacağımız çok soru var. Soğuk Savaş döneminden beri Finlandiya ve İsveç’in diğer Doğu Avrupa ülkelerine göre pozisyonları farklıydı. Tarafsız kaldılar ve soğuk savaş döneminde bu bir sorun oluşturmadı. Yani o dönem için mantıklı davrandılar taraf seçmeyerek.
Sovyetler dağıldıktan sonra da Finlandiya ile İsveç tarafsız kaldılar. Ne Rusya’dan yana oldular ne de NATO’ya girmek istediler. Sonrasında da aslında Rus tehlikesi yavaş yavaş görünüyordu. Rusya yeniden güçlenmeye başladıkça Doğu Avrupa’da etkileri görülmeye başlanmıştı. Ama buna rağmen Finlandiya ve İsveç Putin’den çekindikleri için NATO meselesini dillendirmemişlerdi.
Kendilerine yönelik bir tehdit yokken ortamı germek istemediler muhtemelen. Ama şimdi işler değişmeye başladı. Çünkü Rusya Ukrayna’yı işgal ederek bundan sonrasında ne yapacağını az çok göstermiş oldu.
Eğer yeterince tepki almazsa Putin ülkesini Avrupa’ya doğru genişletmeyi kafaya koymuş gibi görünüyor. Ve böyle bir durumda öncelikle Finlandiya ardından da İsveç Rus tehdidini ilk hissedecek ülkeler.
Finlandiya’nın doğrudan Rusya ile 1340 kilometrelik bir kara sınırı var. Ve bu sınırdan Rusya saldırmaya kalkarsa karşı koyma gibi bir ihtimali yok. Çünkü Finlandiya askeri anlamda bir hiç diyebiliriz. Aynı şekilde İsveç de Finlandiya’nın işgali sonrasında Rusya’yı burnunun dibinde görür. Hatta Rusya ile deniz sınırına da sahip. Yani o da doğrudan tehdit altında. Ve yine Finlandiya gibi askeri anlamda İsveç de yok hükmünde. Onlar da olası bir Rus saldırısında karşı koyamayacaklarını biliyorlar.
Ukrayna onlara kıyasla çok büyük bir orduya sahip. Ama onlar bile Rusya karşısında bir güç sayılmazlar. Yani bu iki ülke Ukrayna’ya bunları yapan bize neler yapmaz diye düşünerek NATO’ya yanaşmaya başladı. Peki NATO neden bunları istiyor? Yani sonuçta bu kadar zayıf askeri güce sahip ülkelerin NATO’ya bir faydası olmayacak.
Evet askeri anlamda NATO bu iki ülkenin kabulüyle hiçbir şey kazanmayacak. Hani Ukrayna’nın üyeliğinde askeri bir katkı konuşulabilirdi. Ama bu ülkelerin üyeliğinde böyle bir katkı söz konusu değil. NATO’nun bunları isteme sebebi Rusya’nın burnunun dibine kadar girebilmek.
Özellikle Finlandiya Rusya’nın yanı başında. Yani onların NATO’ya alınması demek Rusya’nın dibine askeri üsleri, füze rampalarını, hava savunma sistemlerini ve erken ihbar radarlarını yerleştirmek anlamına geliyor. Bu da NATO için askeri güç katkısından çok daha büyük bir katkı. Çünkü iş savaşa varmaz da eğer olur da NATO ile Rusya savaşa girerse NATO zaten Rusya karşısında ezici bir üstünlüğe sahip. Yani askeri bir katkıya ihtiyacı yok. Ayrıca Ukrayna, Finlandiya ya da İsveç için NATO’nun farklı bir kaygısı daha var.
Bunlara sahip çıkmazsa Rusya’nın genişlemesine göz yummuş olacak. Tabii bu da karşı cephesini biraz daha güçlendirecek. İşte bu sebeplerle NATO bu iki ülkeyi bünyesine almak istiyor. Ve yine bu sebeplerle Rusya, Finlandiya ve İsveç’in NATO üyeliğine çok net şekilde karşı.
Yani bu ülkelerin NATO’ya girişi ortamı ciddi manada gerecek. Bu yüzden de NATO’da bu konuda farklı görüşlerin olması gayet doğal bir durum. Tabii genel olarak baktığınız zaman NATO bu iki ülkenin üyeliğini desteklediğini belli etti. Zaten biliyorsunuz örgütün bir açık kapı politikası var. O yüzden gelmek isteyene gelme denmiyor. Ama burada en önemli mesele Türkiye’nin pozisyonu.
Türkiye bu konuda çok net şekilde taraf belli etmiyordu. Yani bizim ne karar alacağımız merakla bekleniyordu. Dün cumhurbaşkanımız bu konudaki duruşumuzu belli etti. Şöyle konuştu: “Gelişmeleri takip ediyoruz ama olumlu bir düşünce içinde değiliz. Çünkü bizden önceki yönetimler daha önce Yunanistan ile ilgili bir yanlış yaptılar. Yunanistan’ın Türkiye’ye karşı NATO’yu da arkasına alarak takındığı tavrı biliyorsunuz.
Bu konuda ikinci bir yanlışı Türkiye olarak işlemek istemiyoruz.” Açıklamasında Erdoğan İskandinav ülkelerinin terör örgütleri için misafirhane hale geldiğini de vurguladı. Bu ülkelerde terör örgütü üyelerinin parlamentoya milletvekili olarak bile girebildiğini hatırlattı.
Türkiye bu iki ülkenin üyeliğini veto edecek gibi görünüyor. Ve Türkiye’nin olası vetosu elbette bu ülkelerin NATO’ya üye olmasını engelliyor. Muhtemelen bu iki ülkeyi NATO’da görmek istemiyor oluşumuzun farklı sebepleri var. Finlandiya ile aramız genel olarak iyiydi. İkili ilişkilerde pek sıkıntı yoktu.
Doğrudur daha önce Afrin’de PKK’ya operasyon başlattığımız zaman Finlandiya başbakanı bunu kınamıştı. Ya da ülkede PKK sempatizanları nispeten rahat hareket edebiliyor. Ama bunlar iki ülke arasında sorun denebilecek başlıklar olarak varlıklarını korusalar da genel olarak iki ülkenin ilişkileri kötü değildi. Yani Finlandiya vetosunda esas sebep bizim ilişkilerimiz ile alakalı değil bence.
Sebep Rusya’nın hassasiyetleri ile ilgili. Türkiye bu konuda Rusya’nın tedirginliklerini anladığını göstermiş oldu. Ve bizi hiç ilgilendirmeyen böyle bir meselede Rusya ile gerginlik yaşamanın anlamsız olduğunun farkındayız. Bu kararla bunu da ilan etmiş olduk. Ama İsveç için aynı şeyler geçerli değil. Elbette bu konuda da Rusya’nın hassasiyetleri gözetilmiştir. Ama İsveç Avrupa’da PKK’lılara en net destek veren ülkelerden biri konumunda.
Ülkelerinde PKK sempatizanları Avrupa’nın hiçbir yerinde olmadığı kadar rahat hareket edebiliyor. Türkiye bunların engellenmesini istediği zaman da olumsuz cevap alıyor. İsveç bununla da yetinmiyor. Suriye’deki PKK terör örgütünün en büyük destekçilerinden biri.
Zaten Afrin operasyonunu başlattığımızda İsveç operasyonun hemen bitirilmesini istedi ve Türkiye’yi büyükelçisini geri çekmek ile tehdit etti. Bunun yanında da her yıl Suriye’deki PKK terör örgütüne yardım bütçesi ayırıyorlar.
Mesela 2023 yılı için 376 milyon dolarlık bir bütçe ayırdıkları biliniyor. Yani İsveç’in NATO üyeliğini Türkiye hem Rusya’nın hassasiyetlerinden, hem de İsveç’in terör seviciliğinden dolayı veto edecek. Peki esas soruya geçelim: Türkiye ne yapmalı? Bence önümüzde sadece iki yol var. Birincisi ne olursa olsun bu ülkelerin üyeliklerini veto etmek. Bu şekilde hem terör desteklerinden dolayı iki ülke cezalandırılmış olur, hem de Rusya’yla gereksiz bir gerginlik yaşanmaz. İkinci seçenek ise bu ülkelerin NATO üyeliğini onaylayıp karşılığında çok ciddi kazançlar elde etmek.
Elimizdeki veto kartını bu ülkelere ve NATO’nun bu ülkeleri isteyen büyük üyelerine bir koz olarak kullanmak. Bunda ayıp bir şey yok. Genelde programlarda işte bu kartı intikam almak için ya da kazanç elde etmek için kullanmak diplomatik ahlaka yakışmaz filan diyenleri gördüm. Ama bu yorum bence koca bir saçmalıktan ibaret. Elinizde bir koz varsa bu dış politikada kazanç elde etmeniz için kullanılmalıdır. Ve bütün devletler de şu an bunu yapıyor. Ama alelade istekler için değil.
Türkiye bu kozu kullanarak çok ciddi kazançlar elde etmeli. Mesela Amerika’ya Finlandiya ve İsveç’i NATO’da istiyorsan Suriye’deki terör örgütüne verdiğin desteği derhal keseceksin denebilir. Aynı anda Finlandiya ve İsveç’e de PKK’lılara verdikleri desteğin somut olarak bitirildiğine bizi ikna etmeleri dayatılabilir. Mesela PKK’nın, PYD’nin, YPG’nin terör örgütü olarak tanındığına dair kanun çıkarmalar istenebilir. Tabii ben sadece bu kozu teröre karşı kullanmaktan bahsettim.
Bunun dışında mülteci meselesi gibi bu kozu kullanabileceğimiz çok başlık var. Bu başlıklarda ciddi koşullar sağlanırsa Türkiye bu iki ülkenin üyeliğine evet diyebilir. Ama böyle kazançlar elde edilmeden evet demenin bence hiçbir mantığı yok. Zaten evet diyeceksek de ciddi tavizler almadan diyeceğimizi zannetmiyorum. Hatta dün yapılan açıklama bile bence boşuna yapılmadı.
Türkiye o açıklamayla açık arttırmayı ya da pazarlığı başlatmış oldu. O açıklamanın hemen ardından dünya gündemi değişti. Bütün uluslararası medya kuruluşları Türkiye’nin bu açıklamasını konuşmaya başladı. Bugünden sonra bu konuda fırtına gibi bir gündem bizi bekliyor muhtemelen.
Bakalım yaşayıp göreceğiz…
İlgili yazıyla alakalı videoyu buradan izleyebilirsiniz.
https://www.youtube.com/watch?v=vhCKNXB0V-8